Dijital çağın en büyük zorluklarından biri, yüz yüze iletişimi ve göz teması kurma imkanını büyük ölçüde azaltmasıdır. İnsan beyninin sağlıklı gelişimi, sevgi dolu bir yetişkin-çocuk etkileşimine dayanmaktadır. Bebekler, yaşamlarının ilk dört ayında insan yüzlerine odaklanarak çevrelerini anlamaya çalışır ve bu yüzlerle daha fazla etkileşimde bulunurlar. Bu süreç, "mikro eşgüdüm" olarak adlandırılan önemli bir etkileşim türüdür; taklit, öğrenme ve gelişimin temelini oluşturur (Bloom, H., 2000). İnsan yüzü, duyguların en iyi şekilde iletilmesine olanak tanıyan çok sayıda kas ve cilt dokusu barındırır (Daniel, S., 1999). Yüz ifadeleri, bireylerin duygusal durumlarını anlamada en etkili yollardan biridir. Anne-baba ile çocuk arasında gerçekleştirilen göz teması, beynin duygusal deneyimleri öğrenebilmesi için gerekli olan sağlıklı bir gelişim ortamını oluşturur. Ancak, ekranlar aracılığıyla görülen yabancı yüzlerin, bu etkileşimlerin yerine geçmesi pek mümkün değildir (Ramey, C., 1995).
Erken çocukluk dönemi, bireylerin sevgi ve anlayış hissetmeleri açısından kritik bir süreçtir. Sevgi dolu bir ortamda büyüyen çocuklar, başkalarıyla empati geliştirme yeteneği kazanır. Limbik sistemin sağlıklı işleyişi, çocuğun gelecekte sağlıklı ve yakın ilişkiler kurabilme yeteneğinin temelini oluşturur. Sevgi ve fiziksel temasın birleşimi, limbik titreşimleri güçlendirerek beyin gelişimine katkıda bulunur (DeGaetano, G., 2004). Anne-babaların, çocuklarıyla besleyici ve sevgi dolu etkileşimler kurması ve çevreyle yoğun etkileşimde bulunmaları, çocukların gelişimini olumlu yönde şekillendirir.
Dr. Craig Ramey'in 30 yılı aşkın araştırmaları gösteriyor ki, zengin bir çevre ile etkileşim, beyin hücreleri arasındaki bağlantıları artırma potansiyeline sahiptir. Günlük yaşamda, yaş grubuna uygun oyuncaklarla oynayan, arkadaşları ve yetişkinlerle etkileşimde bulunan, kendini keşfetmeye teşvik eden etkinlikler gerçekleştiren ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları olan çocukların zeka katsayılarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir (Ramey, C., 1996). Ramey, 24 aydan önce bilişsel olarak zengin bir çevrenin sağlanamaması durumunda, çocuğun geri kalabileceği uyarısını yapmaktadır (Ramey, C., 1995). Bu bağlamda, “Çocukların yaşadığı çevrenin niteliği ve deneyim çeşitliliği, beyin yapısını ve işleyişini köklü bir şekilde etkileyebilir; bu etkilerin düzeltilmesi beş yaşından sonra zorlaşabilir” (Ramey, C., 1995). Bu nedenle, erken çocukluk döneminde sağlıklı etkileşim ve iletişimin yanı sıra, çeşitli uyaranlarla zengin bir çevrenin oluşturulması son derece önemlidir. Bu aynı zamanda, duygusal gelişim ve sosyal becerilerin temellerinin atılması açısından da kritik bir rol oynamaktadır.